Davranış Problemi Olan Çocuğa Yaklaşım
Çocuklarda Uyum ve Davranış Bozuklukları
Davranış, bireyin diğer insanlar tarafından doğrudan doğruya gözlemlenebilecek tüm eylemleridir.
Toplum içinde yaşayan bireyler olarak öncelikle içinde yaşadığımız toplumla uyumlu ve sağlıklı ilişkiler kurmamız beklenir. Bireylerin birbirleriyle ve çevreleriyle dengeli ilişkiler kurabilmesinin yolu ise çocuklukta aldıkları eğitimle gerçekleşir. Çocukluk insan kişiliğinin gelişimindeki en temel faktör olması nedeniyle çok önemlidir. Doğru ve tutarlı eğitim, olumlu çevre koşulları ve dengeli ebeveyn tutumları da bu gelişimin sağlıklı tamamlanabilmesi için ön koşuldur.
Uyum ise kişinin sahip olduğu bireysel özellikleriyle yaşadığı toplum arasında kurabildiği dengedir ve bu denge doğru davranış biçimleriyle sağlanabilir. Çocuğa belirli bir sınır koyulması ya da engellenmesi sonucunda çevresiyle olan ilişkilerinin bozulması uyumsuz davranışlar sergilemesine neden olur.
Çocuklar her yeni gelişim dönemine geçtiklerinde bazı yeni beceriler kazanırlar. Çocuğun edindiği her yeni beceri, çözülmesi gereken sorunu da beraberinde getirir. Gelişim basamaklarında karşılaşılan sorunlar olağan ve geçicidir. Ancak, çocuk çevresindeki yetişkinlerin yanlış tutumlarına maruz kalırsa veya çözümünde engellemeler yaşarsa, bu sorunların çözümü ilerleyen gelişim dönemlerine veya çocuğun ilerleyen yaşlarına ertelenebilir. Bunlara tepki olarak çocukta duygusal düzeyde bozukluklar görülebilir ve olağan sorunlar büyür.
Baskıcı, aşırı disiplinli ve aşırı koruyucu aile tutumları da uyum ve davranış bozukluklarına yol açar. Çocuklarda ruhsal sorunlar yalnızca ailenin yanlış tutumlarına bağlı olarak gelişmez, dış etkenlerden, çevresel faktörlere bağlı olarak da gelişebilir. Yangın, deprem, tüp patlaması, kaçırılma, araba kazası geçirme, cinsel saldırıya uğrama gibi travmatik olaylar; evdeki kavga ve huzursuzluklar, aile içi şiddet, ölüm veya boşanma nedeniyle anne babadan uzak kalma gibi kayıp ve ayrılıklar da uyum ve davranış bozukluklarına yol açan çevresel faktörlere örnektir. Bu tür olaylar ve sorunlar yaşayan çocuklar çeşitli korkular geliştirir ve örselenmesine bağlı olarak ruhsal belirtiler ortaya çıkar. Ruhsal belirtiler, tek başlarına çocuğun uyumsuz ve dengesiz olduğunu göstermezler.
Uyumsuz davranış gösteren çocuklarda genel olarak şu davranışlar gözlenir
- Sinirli olma, huysuzluk ve rahatsız olma durumu
- Tırnak yeme, parmak emme gibi davranışlar
- Zorbalık yapma
- Otoriteye direnç
- Devamlı gerilim
- Yalan söyleme
- Çalma davranışı
- Sınırlı motivaston
- Okul devamsızlıkları ve evden kaçma
- Enerjilerini belli bir alanda toplayamama
- Utangaç, korkak, endişeli ve şüpheci olma
- Son derece sakin olma
Çocuğun davranışlarının uyumsuz olduğunu söyleyebilmemiz için, saydığımız bu belirtilerin birkaç tanesini en az 6 ay süreyle göstermesi beklenir. Bunun yanı sıra çocuğun gelişim dönemine de dikkat edilmelidir.
Genel olarak davranış bozukluklarının nedenleri:
- Dikkat çekmek
- Ebeveyne karşı güç kazanma isteği
- İntikam alma isteği
- Yetersizlik hissi
Davranış bozukluğu olan çocuklarla olumlu ilişkinin nasıl kurulması gerekir?
Karşılıklı saygı: Azarlamak bağırmak, yüksek sesle çağırmak, vurmak, susturmak, tutarsız davranmak çocuğa saygısızlık ve değersizliğin göstergesidir. Her çocuğu ayrı bir birey olarak görüp, fikirleri sorulmalı ve fikirlerine saygı gösterilmelidir. Bu neticede çocuğa değer verilme hissi var olan istenmeyen davranışları ortadan kaldırır.
Çocuğa kaliteli zaman ayırmak: Birlikte çocuğun hoşlanacağı faaliyetler ve hobisi yapılabilir. Kaliteli zaman geçirmek, çocuğun yaşadıklarını anlamaya çalışmak sorunlarını çözmesine yarım eder.
Cesaretlendirme: Ebeveyn çocuğun çabasını övmeli ve yüreklendirmelidir. Cesaretlendirme çocuğun kendini değerli algılayabilmesi için çok önemlidir. Cesaretlendirme çocuğu olduğu gibi kabul edip, ona kendi olduğu için değer vermedir.
Sevgiyi anlatmak: Çocuğun kendini güvende hissedebilmesi hasebiyle sevildiğini bilmesi ve sevmesi gerekir.
Çocukların Okula Uyum Problemi
Yeni bir ortama girmeye hazırlanan çocuk kendini güvende hissedebilmek için girdiği ortamda neler olacağını önceden bilmek ister. Ancak bunu bilebilmesi ve anlayabilmesi amacıyla çocuğa yeterli ve kaliteli zaman ayrılması gerekir.
Çocuklarda okula başlarken en çok anne-babadan ayrılma, onları bir daha görememe kaygısı çocuklarda ön planda oluyor. Çocuklar kendilerini güvende hissettikleri noktada kaygıları azalır, okula uyumları da kolaylaşır.
Çocuğunuz, okula başladığı ilk günde uyumlu davranışlar sergileyebilir ya da hiçbir tepki vermeyebilir. Bazı çocuklar da, çok açık şekilde uyumsuzluk tepkileri gösterebilir. Çocuğun ağlaması, bağımlı davranışlar, saldırgan tepkiler ya da kontrolsüz davranışlar geliştirmesi, çevreden gözlenebildikleri için çocuğa müdahale edilmesine yol açar. Ancak çocukların gecikmiş tepkiler vermesi de beklenen diğer bir durumdur. Özellikle içine kapanık olanlar, uyum davranışlarıyla karıştırılabileceği için, böyle durumlarda çocuğun yardıma gereksinim duyduğu gözden kaçırılabilir. Bu nedenle anne babaların ve öğretmenlerin, çocukların okula başladığı ilk günlerden itibaren dikkatli gözlemler yapmaları önerilmektedir.
Çocuklarda okula uyum sürecinde okulun önemi
Hem çocuk hem de aile için önemli bir adım olan okula başlama ve uyum sürecinde etkili olan bir diğer faktör ise, okul ve eğitimcidir. Bu süreçte eğitimcinin uyum süreci ile ilgili bilgili olması ve çocukların onlar için yeni olan bu sürece uyum sağlayabilmelerini kolaylaştırabilmek amacıyla okulun ilk ayını yeniliklere alışma ve gerekli olan yeni becerileri kazandırabilme olarak değerlendirmesi gerekmektedir.
Okul müfredat programına mutlaka daha fazla oyun saati eklenmelidir. “Sek sek ve körebe gibi” kurallı oyunların yanı sıra çocuklara simgesel oyun oynama imkanı da sunulmalıdır. Simgesel oyunlar çocuklara serbest oyun imkanları sağlandığında ortaya çıkar. Çocuk kendi gerçeklerini hareketlerle yaşatır. Bunun en belirgin örneği “sanki varmış gibi” oyunlardır. Çocuğun bir köşede yarattığı evcilik oyunu, bir odun ya da plastik çubuk ile oluşturulan atı sürmesi gibi örnekler bu gruptandır.
Burada çocuk düşüncelerini yeterince gelişmemiş dili ile anlatamadığından bunları simgesel oyunla anlatmaktadır. Ayrıca bu anlatım yoluyla zihinsel simge ve uygulamalar yinelenerek özümsenmektedir. Örneğin evcilik oyunu ile hem duygu ve düşünceler aktarılmakta, hem de annelik özdeşimi sindirilmektedir. Bu oyunlar çocuğun zihinsel gelişimini ve psikolojik olgunluğunu desteklerken, okula uyum sağlama sürecini kolaylaştıracaktır.
Okul öncesi eğitim kurumuna geçiş ile ilgili olarak yapılan araştırmalar, uyum sürecinde çocuk-aile-eğitim programının önemini vurgulamaktadır. Ramey (1995), iyi bir geçiş ve uyum sürecinin; çocuğun öğrenmeye, okula, öğretmen ve yaşıtlarına karşı olumlu bir tutum geliştirmesi, ev yaşantısındaki temel becerilerinin varlığı ve bunların yeni beceri ve yeteneklerle arttırılmasıdır.
Ailenin pozitif tutumu, çocuğun öğrenme sürecine aktif katılımı, öğretmenin bireysel özelliklere uygun etkinlikler düzenlemesi ve destekleyici bir sınıf ortamı çocuğun okula uyumunu etkiler. Kısaca, çocuğun okula uyum ve başarısı,
- Çocuğun kişilik özelliklerine, ailenin çocuk yetiştirme tutumuna, çocuğun sağlık durumuna, içinde yaşanılan sosyal çevrenin zenginliğine, varsa daha önceki okul yaşantılarına, çocuğun akademik olarak hazır oluşuna, öğrenme ilgisine ve kapasitesine bağlıdır.
Uyum Bozukluğu ve Oyun Terapisi
Çocuğun sosyal gelişimini etkileyen birçok faktör bulunmaktadır. Bu faktörler; aile, kardeş ilişkileri, beklentiler, arkadaşlık ilişkileri, bağımlılık, saldırganlık vb. durumlar olarak belirtilebilmektedir. Bu noktada tüm faktörler dahil edilerek, sosyalleşme yetisi gelişmiş bireylerin çevrelerindeki diğer insanlarla herhangi bir problem yaşamadan birlikte yaşayabildiği, sosyalleşme yetisi gelişmemiş bireylerin ise birlikte yaşadığı insanlarla sağlıklı ilişkiler kuramadığı, arkadaşları tarafından reddedildiği ve akademik açıdan başarısız bireyler oldukları bilinmektedir.
Bu çocuklar daha sonraki yaşlarında kaynağı sosyal ve duygusal yetersizlik olan birçok problemle karşılaşabilmektedirler. Bu noktada okul öncesi dönem, gelişimde kalıcı etkilerin olması ve sürecin hızlı ilerlemesinden dolayı kritik öneme sahiptir. Erikson’a göre, okul öncesi dönemdeki uygun ve sağlıklı çevresel etmenler çocukta kendine güven, özerklik, girişimcilik bağımsızlık vb. kişilik gelişimlerini olumlu olarak etkilemekte, duygu kazanımlarını sağlamakta, yaşamın tüm süreçlerine yön vermektedir.
Sosyal, duygusal ve bilişsel gelişimlerdeki olgunlaşmayla çocuklar arasındaki sosyal iletişim artmaktadır. Bu noktada oyunun etkisi oldukça büyüktür. Oyun paylaşımın gerektiği, iş birliğinin önemli olduğu bir etkinlik olarak sosyal ilişkiyi çeşitlendirerek şekillendirmektedir. Çocuklar oyun ile birbirlerine daha yakın ilişkiler gerçekleştirmektedirler. Oyun Terapisi, çocuğun ruh sağlığında olumlu olarak etkin olduğu kabul edilmiş ve bununla birlikte son dönemlerde kullanımı hızla yaygınlaşmış olan bir terapi türüdür. Oyunun bir araç olarak kullanıldığı bu terapi, çocuğun sağaltım sürecini olumlu yönde etkileyerek desteklemektedir.